27 Aralık 2012 Perşembe

Çikolatayı Niye Severiz?


Canım sıkılınca bir araştırmalıyım dedim bakın bulduğum sonuçlar ne oldu;

Çikolata içinde yer alan bazı maddeler doğrudan beyni etkiliyormuş. Çikolata kafein, tyramine ve tryptophan içeriyormuş. (Tabii ki yine bu terimleri bilmiyorum :D) Bu maddeler beyinde, kendimiz mutlu hissetmemizi sağlayan dopamine ve serotonin salgılanmasına neden oluyormuş. Bu durumda, çok çikolata yersek çok mutlu olmamız gerekmiş. Hayır, öyle olmuyor. Ço
k fazla çikolata yemek vücudumuzda çok serotonin salgılanmasına neden oluyormuş. Aşırı serotonin de baş ağrısı yapıyor. En iyisi çikolatayı ölçüyü kaçırmadan, dozunda yemekmiş. Başka bir kaynakta da bu yazıyordu: Çikolatanın içeriğindeki kakaoda bulunan antioksidan özelliğe sahip flavonoidler düşük yoğunluklu lipoproteinlerin kötü kolesterolü önlediği için kalp-damar hastalıklarıyla ferç riskini azalttığını ortaya koydular. Ve böylece bayanlarda çikolataya rahatlıkla yemelerinde bir sakınca olmadığını kanısına varıldı.

Oğlum o zaman hep çikolata yediğimizde mutlu oluyoruz yani. İyiymiş. :D Ama bence daha farklı nedenleri olmalı. Tamam ben mesela çikolata yediğimde evet mutlu oluyorum çok da sevimli oluyorum. Hatta çikolataya öyle bir dalıyorum ki bazen ağzım burnum Nutella olmuyor değil. Neyse yorumlar sizin. :D

Planımızı İptal Ettiler...

Koskoca bir hayal kırıklığı daha... Sen kalk o kadar plan program yap son anda gelsin senin güzel ailen planını bozsun. Yapılır mıydı bu bana ya! Şurada kalmış kaç gün iptal etmek nedir? 40 yılın başı bir şey düşündük ya hemen bozulsun zaten. Olmadı ki ama bu böyle. Yakıştıramadım size bunu hıh! Ya zaten son bir kaç gün çok salakça saçma şeyler yaşadım. Kafayı yemek üzereyim... Tamam teyzemler de çok eğleniyoruz ama kankam yanımda olmayacak ki. Banane ya zehir olacak. Amaaan bırakın ya zehir olsa ne yazar ki. Bir şey değişmez bu saatten sonra zaten. Değişirse güzel olur neyse. Ama harbiden çok bunaldım. Neyse umarım yılbaşı gecesi internette takılırken konuşacak, eğlenecek birilerini bulabilirim. Sürpriz istiyorum lan! :D Biri de kalkıp şu kızı mutlu edeyim diye düşünmez mi ya. Yuh. Tamam ben mi çok fazla beklenti içindeyim acaba? Yok yok. Bilmem ki öyle miyim? Bilmiyorum ya tamam saçmaladım. Ama saçmalamakta yakışıyor dimi bana. :D Egom tavan yaptı yine, hadi çok fazla yükselmeden kaçalım biz. :) 

25 Aralık 2012 Salı

"Merlin" Kral Arthur Efsanesinin Müthiş Finali...


Dün akşam BBC One kanalında "Merlin" dizisi final yaptı. Tabi Dizimag'e bugün alt yazılı olarak verildi. Ben de hemen izledim. İzlemek üzere olanlar, final için mendillerinizi hazırlayın benden söylemesi! Abi o nasıl final... Ağladım. İçimden bir parça koptu yani. Öncelikle sizlere Kral Arthur efsanesinden bahsedeyim.


     Kral Arthur efsanevi Camelot kralı (5. yüzyıl sonları ya da 6. yüzyıl başlarında), Britanya mitolojisinde çok önemli bir figür olan Arthur, savaşta ve barışta ideal kralın simgesidir. Arthur, Sakson istilacılara karşı Kelt asıllı Britonların koruyucusu olmuştur.
Arthur adına ilk kez, 6. yüzyıla tarihlenen, erken dönem Kelt halk şiirlerinde rastlanılmıştır.
9. yüzyıl civarına tarihlenen ve birkaç farklı derlemesi olan Galli rahip Nennius'un Historia Brittonum (Britonlar Tarihi)'nde kral olarak değil, tek eli ile 960 kişiyi öldüren bir komutan olarak geçer. Arthur efsanesi ile ilgili en önemli kaynak Monmouthlu Geoffrey'in 1136 yılında yazdığı Historia Regum Britanniae (Britanya Kralları Tarihi)dir.
Taştan sökerek aldığı kılıcı Ekskalibur, büyücüsü Merlin ve meşhur Yuvarlak Masa Şövalyeleri, aslında daha çok Arthur'u konu alan edebiyatçıların ürünleridir. Kral Arthur'un mezarının Avalon'da olduğu idda ediliyor.

Bir başka kaynağa göre; Kral Arthur, hakkında birçok efsane bulunan, 5. ve 6. yüzyılda yaşamış olduğu düşünülen bir İngiliz lider. Arthur'a karşı olan ilgi, 12. yüzyılda Geoffrey of Monmouth tarafından yazılmış olan "Britanya Krallarının Hikayesi" adlı kitap ile ortaya çıkmış. Bu kitapta anlatılan hikayelerin, gerçekleri ne kadar doğru şekilde yansıttığı tartışmalı ve hatta günümüzün tarihçileri, Arthur'un hiç varolmamış olabileceğini de belirtmektedirler.

Arthur'un dönemine ait hikayeler ve bu hikayelerde var olan kahramanlar, metinden metine değişmektedir. Yine de bu tip hikayeleri seven biri olarak hikayenin ilk ortaya atıldığı noktaya dönelim ve Geoffrey'in hikayesine göre Arthur'un efsanesine göz atalım: Arthur, Britanya topraklarını koruyan ve krallığı geniş topraklara yaymış başarılı bir kraldır. Babası Uther Pendragon'un ölümünden sonra 15 yaşında tahta çıkmıştır. İrlanda ve İskoçya topraklarından gelen savaşçıları yenmiş ve 12 yıl süren bir barış sağlamıştır. Bu uzun barış sürecinden sonra Arthur, topraklarını Norveç, Danimarka ve Gaul (bugünkü Fransa, Belçika, Lüksemburg, Kuzey İtalya'nın batısı, Almanya ve Hollanda'nın bazı bölümleri ile İsviçre'nin büyük bir bölümü) ile genişletir. Bu hikayede büyücü Merlin'e, Arthur'un karısı Guinevere'ye, büyücü Morgana'ya ve kılıç Excalibur'a yer verilir. Karakterlerin hikayede sahip oldukları roller ise tarih boyunca değişim göstermiştir.

Hikayenin içine bir aşk efsanesinin katılması ise 12. yüzyılda Fransa'da gerçekleşmiştir. Bu efsanelere göre Arthur'un karısı Guinevere, kralı Lancelot ile aldatmıştır. Guinevere ve Lancelot arasındaki romantik ilişki, bu hikayelerde öne çıkan unsurdur. Geri planda kalan Arthur, daha yaşlı olarak betimlenir. Ayrıca öne çıkan karakterler arasında Yuvarlak Masa Şövalyeleri'nden Perceval, Galahad ve Gawain ile en ünlü aşk hikayelerinden birinin kahramanları Tristan (ile Isolde)gösterilebilir. Kutsal Kase (Holy Grail) efsanesi de bu hikayenin parçalarından biridir.

Tüm bu unsurlar katıldığında efsane şu şekli almıştır:
Arthur, Kral Uther Pendragon'un evliliğinden olmayan çocuğudur ve gizli bir biçimde yetiştirilmiştir. Kralın ölümünden sonra kimin tahta çıkacağı ile ilgili sorunlar başlar. Bir kayanın içine saplanmış bir kılıç vardır, ve inanışlara göre bu kılıcı yerinden çıkarabilecek tek kişi kendisine krallık yetkileri verilmiş olan kişidir. Arthur, kılıcı yerinden çıkarır ve Camelot'taki tahtına çıkar.

Arthur'un en büyük düşmanları arasında tahta göz koymuş üvey kızkardeşi Morgan le Fay (Morgana) ve yeğeni Mordred (Modred) bulunur. Arthur ve güçlü bir büyücü olan Morgan le Fay'in anneleri aynı kadındır. Mordred'in Arthur ve Arthur'un kızkardeşi Morgause'un çocuğu olduğu da bazı efsanelerde söylenir.




CAMELOT


Camelot, Kral Arthur efsanesiyle ilişkilendirilen ünlü kale ve saraydır. Arthur'un erken dönemdeki hikâyelerinde adı geçmeyen Camelot, ilk kez 12. yüzyıl Fransız şövalyelik efsanelerinde ortaya çıktı. Zaman içinde Arthur diyarının fantastik başkenti ve sembolü haline dönüştü. Hikayeler, Camelot'un Britanya'da bir yer olduğunu anlatırken, bazen de gerçek şehirlerle ilişkilendiriyor; fakat tam konumunu açığa çıkarmıyor. Çağdaş araştırmacıların çoğu Camelot'un tamamıyla hayali bir yer olduğu ve coğrafyasının romantik yazarlar için çok uygun olduğu görüşünü paylaşıyorlar. Kral Arthur efsanesi araştırmacılarından Norris J. Lacy'ye göre "Camelot, bilhassa hiçbir yerde olmadığı için her yerde olabilir." Buna rağmen, 15. yüzyıldan beri "gerçek" Camelot'un tam olarak nerede olduğuna dair çeşitli savlar öne sürülmüştür. Günümüzde ise popüler kültür ve turizm amacıyla bu iddialara yenileri eklenmektedir.


20 Aralık 2012 Perşembe

Çivi Modası :)



Son moda olan şu çivi (zımba) olarak da bilinen bir şey var abi o kadar tarz ki. Benim de hoşuma gidiyor. Bayılıyorum, böyle resimlerde gördüğümde ölüyorum falan. Türkiye'de çok az bulabiliyorsunuz. Çünkü en kaliteli, en yaratıcı olanları yurtdışında ve yabancı alışveriş sitelerinde satılıyor. Kıyafetlerden, çantalara, ayakkabılara, bilekliklere kadar fena bir moda olmuş. Hastası oldum. Taytlarını gördüm geçen, en kısa zamanda almayı düşünüyorum. Kesinlikle çok seksi gösterdiğini düşünüyorum! :)




Metal renkleri falan da o kadar güzel ki. Ay tamam daha fazla dayanamıyorum!!! İSTİYORUM! 

12 Aralık 2012 Çarşamba

12.12.12


Ne harika bir gün öyle değil mi? Bir daha gelmez valla. :) Özel bir tarih bence. Anlamlı buluyorum böyle tarihleri. 12:12 olunca ben de Cem Adrian'ın yeni klibi olan "Mutlu Yıllar" şarkısını dinliyordum. Öyle girdim yani, akşama kadar bekledim pek bir sürprizle karşılaşmadım. Ama eminim ki gün içinde bazı insanların başına çok özel ve güzel şeyler gelmiştir. Oh ne güzel. Okulda bugün ne oldu biliyor musunuz? Tam coğrafya dersindeydik yani 5.dersteydik. Biz öğlenci olduğumuz için hava da kararıyor o saatte tabi. Dersin sonuydu, arkadaşlarla toplanmış o gürültü de kitap okumaya çalışıyorduk. Ben de hem kitap okuyor, hem mp3 playerımdan müzik dinliyordum. Aaaa bir şak diye elektrikler gitmesin mi? :O Herkes yarı karanlıkta kaldı. Tabi bizimkiler de bir sevindiler ki anlatamam. Hani elektrikler gidince erkenden çıkma ihtimalimiz oluyor çünkü. Millet ooo falan yapmaya başladı. Neyse coğrafyacı çıktı Tarih hocamız geldi. Kızlar hocalara sormuşlar, tabi hemen biri gelip sınıfa hadi çıkıyoruz dedi. Bu vesileyle erken çıkmış olduk. Bugünün farklılığı bizim açımızdan böyle geçti. Ha bir de yılbaşında neler yapacağımızın üzerinden yeniden konuştuk ve geçtik. Artık kızlarla kararlaştırmış olduk. Sabah böyle Taksim-Marmara Forum akıyoruz. :) Öyle yani bir başka ilginç günde görüşmek üzere ;)

Çekiliş varmış!

http://rendastyle.blogspot.com/2012/12/giftviva-by-fergie.html

Çekiliş varmış! Fergie'nin Viva parfümü hediye edilecekmiş. Ben de katıldım ve burada duyurmak istiyorum şans bu size de çıkar belki. ;)

9 Aralık 2012 Pazar

Bu çantalar artık her yerde moda!


Sevimli çantalar...

Son zamanlarda bu tip sırt çantaları çok moda oldu. Ben her yerde, herkesin sırtında rastladığım insanlarda böyle çantalar görüyorum. Bence de gerçekten çok hoş duruyor. Ekim ayının sonu gibi arkadaşımla akşam üzeri dışarıda geziyorduk. O da bu tip bir çanta aldı. Onun aldığı çanta açık kahverengi deri sırt çantasıydı. Gerçekten çok hoş duruyordu. Bende bir ara böyle almayı düşünüyorum.


Leopardan asla vazgeçemiyoruz değil mi? Son zamanlarda da en çok leopar desenleri hakim gibi. Sizce de öyle değil mi? Bu çok uzun süredir var olan bir şey. Taş devrinde bile leopar deseni vardı yani gerisini siz düşünün. :) Artık kadınların vazgeçilmezi olmuş ki çantalara, ayakkabılara, takılara ve daha bir çok şeye yansımış. Kıyafetlerde de leopar hoş duruyor tabi iyi kullanılırsa. Çok göze batmayacak şekilde sade daha iyi. Ben leoparlı herhangi bir şey kullanmayı da seviyorum. :)

3 Aralık 2012 Pazartesi

Noel'in Yaklaştığını Hissedin!


Dinlemeden geçmeyin derim! ;)

Chris Rea - Driving Home For Christmas


İnanır mısınız bu şarkıyı uzun süredir arıyordum. Şans eseri bugün buldum. Bu şarkıyı ilk kez bir kaç sene önce teyzemin mp3 playerında dinlemiştim. İçinde "Christmas" geçen her şey şu 2012'yi yaşadığımız son ayda çok anlamlı gelmeye başladı. :) Dinleyin derim. ;)

19 Kasım 2012 Pazartesi

Özel insanlar: siz benim için çok değerlisiniz.


Sevdiğim insanlara özel davranmayı seviyorum. Onların da benim için özel olduklarını hissettirmeyi seviyorum. Hayatımda iyi ki varsınız. İyi ki yanımdasınız, iyi ki benimlesiniz. Bu hep böyle devam etsin olur mu? Hepimizin birbirimize ihtiyacı var. Birbirimizi anlamaya ihtiyacımız var çünkü. Yanı başımızda olan insanlara hep daha yakınızdır. Hep onlardan iyi tavsiyeler, öneriler alırız. Bazen bir sorunumuz olur biz yakınımızdaki tek bir insanla paylaşırız. Paylaşmak... Evet bir şeyleri konuşabildiğin, rahatça çekinmeden anlatabildiklerin. Gittikçe daha fazla önem kazanmıyor mu sizce? İçimizde kaldığı zaman bir işe yaramıyor maalesef. Ancak konuştuğumuzda rahatlayabiliyoruz. Hep yanımda olun. Birbirimize elimizden geldiğince yardımcı olalım. Yarın veya ertesi gün neler yaşayacağımızı bile bilmiyoruz. Sıkı sıkı tutunmalıyız. Ne olursa olsun biz güçlü olmalıyız. 

16 Kasım 2012 Cuma

Şömine etrafında geçirilen güzel zaman.


Hadi farz edelim ki şömineli bir evdesiniz. Yanınızda en sevdiğiniz kişi de var, öyle düşünelim. Kafanızı dinlemek için, iyi bir hafta sonu geçirmek üzere o evdesiniz. Şöminenin önünde yerde armut koltuklar var. Sevdiğiniz kişi siz orada otururken, kahveleri getiriyor... Daha sonra kahvenizi size verip, karşınıza geçip oturuyor. Bir süre boyunca yanan ateşi izliyorsunuz. Tabi kahvenizi de içiyorsunuz. Dışarı da ince ince kar yağıyor. Bir yandan gözünüzün ucuyla cama damlayan ince karı seyrediyorsunuz. Kahveler bitince yanınızdaki kişi size gitarını getiriyor. Hani klasikleşmiştir ya şömine varsa gitar da var misali. Karşınıza geçip gitarını alıyor eline ve en sevdiğiniz parçayı çalıp söylemeye başlıyor. Siz hala yanan ateşi seyrediyorsunuz. Ama bir kulağınız da çalan şarkıda. Sonra birden sizde mırıldanıyorsunuz. İşte o an o kadar harika bir şey oluyor ki... O anı ölümsüzleştirmek istiyorsunuz. Cebinizden telefonunuzu çıkartıp, bir kaç fotoğraf çekiyorsunuz. O kişi hala gitarıyla size sevdiğiniz parçaları çalıyor. Sesi de öyle güzel ki. Dinlemeden edemiyorsunuz. Dayanamayıp o kişinin yanına oturuyorsunuz. Başınızı onun omzuna koyup, şarkıya eşlik ediyorsunuz. O kadar etkileyici ki! Yaşadığınız güzel bir an sadece. Hadi diyelim ki o çalan şarkı da "Whitney Houston - I Will Always Love You" (Ben bu şarkıyı seçtim, siz yerine göre seçebilirsiniz.) Harika bir akşam yaşıyorsunuz. Cuma gününün enerjisi içinizde... Ve tüm gece istediğiniz saate kadar gitarlı, müzikli iyi bir zaman geçiriyorsunuz. Dikkat: "Sevdiğiniz biriyle." Orası size kalmış, kimi yanınızda isterseniz o olsun. Ve keşke bu da hayal olmaktan çıksa. Umarım bir gün herkes buna benzer bir şey yaşar. Hiç yaşamadım, ama eminim çok keyiflidir. Bilmiyorum ama şömine olayına bayılıyorum. Konuyu bir yere bağlamaya çalışmıyorum işte sadece hayallerimden birisiydi. Siz de kendinize göre değiştirebilirsiniz. Unutmayın: "Asla asla demeyin." Sadece bu kadar. ;) Xoxo

Prenses bugün mutlu uyandı.


Lady'miz bugün mutlu uyandı. Hahaha tabi ki size kendimden bahsediyordum. :) 
Cuma günü ya bugün hafta sonu geldiği için mutlu oluyor insan. Yarın ingilizce kursum var ve gitmeyi düşünmüyorum açıkcası. Önümüzdeki hafta da sınav haftası. Yarın gerçekten dinlenmeyi düşünüyorum. Kendimi toplamam lazım. Sınavları fazla takmıyorum bu yüzden rahatım. Gerçi bayadır kendime de vakit ayıramıyorum ama neyse. Yaparız bir şeyler, buluruz. Okumam gereken bir kitabım var çok az okuyabiliyorum. Nedeni ödevler, dersler falan. Ayrıca öğlenciyim akşam fazla vaktim de kalmıyor. Abi lise de öğlenci olmak nedir ya? İyi yanları, akşam geç uyumak. Kötü yanı, tüm gününün okulda geçmesi. Bilmiyorum valla ben de günlerimi şaşırdım. Eskiden daha iyiydi. Sabahçıydık öğlen istediğimizi yapıyorduk. Geziyorduk, kendimize vakit ayırabiliyorduk. Şimdi böyle bir sıkışıklık içerisindeyiz. Bizim işimiz de zor. Alacakaranlık - Şafak Vakti 2 çıktı bugün. Ne zaman giderim bilemiyorum ama çocukluk arkadaşıma sözüm vardı. Umarım bir plan yapabiliriz. Neyse işte biraz sonra okula gideceğim. Bölüm dersimizin 1 dersinde küçük bir parti yapıyormuşuz. Bu yüzden yemek falan hazırladım. Harika da patates salatası yaparım yani :) İşte böyle. Görüşürüz millet! Gününüz güzel geçsin çok öptüm sizi xoxo

12 Kasım 2012 Pazartesi

Yılbaşı Yaklaşıyor!


Hey! Yılbaşı da yaklaşıyor belirtmek istedim. :) Gerçi daha vakit var ama yine de bir şey kalmadı. Herkes planını önceden yapmaya başladı. Tabi ben de öyle. Bu sene biraz daha farklı olarak kankam ile birlikte geçirecekmişiz. Çünkü bir plan yaptık biz. Biz evde büyük ihtimalle ikimiz oluyoruz, yiyoruz, içiyoruz eğleniyoruz! İçmekten kastımız içki içecek halimiz yok tabi ki. :D Harbiden ev boş olsa gerçekten çok iyi olur. Kız kıza şöyle baya bir dağıtırız. Bakalım inşallah bizimkiler bir plan yapmaya başladı sanki ama o zaman yaklaşınca artık orası belli olur. Fakat heyecanlıyım! Aslında benim düşündüğüm şu: bazı yemekleri ben hazırlarım, annem bir şeyler yapar. Onlar evden gider, biz yemek yeriz tabi ağırdan yavaş yavaş keyfini çıkartarak. Salonda coşarız tabi ki. Laptop karşımızda, bir yandan TV açık en iyi program var sesi biraz kısık. Son ses sevdiğimiz yerli-yabancı şarkılar... Ben kalkıp dans ederim, kankam benim fotoğraflarımı çeker. Yani şarkı söyleriz. Kız kıza güleriz, eğleniriz. Evet bizim farkımız çok. Çünkü biz gerçekten "çok" güleriz. Krizler yaşarız. Bu yüzden farklı bir yılbaşı geçireceğimizi düşünüyor ve umuyoruz. Ve tabi ki ben yine her sene olduğu gibi 31 Aralığa dileklerimi bir kağıda yazıp, yılbaşı ağacının altına bırakacağım. En güzel dileklerimi dileyeceğim. Bütün mutlulukların beni bulmasını isteyeceğim. Evet, evet her şey çok iyi olacak! ;)

29 Ekim 2012 Pazartesi

Adı Lazım Değil, Baş Harfi "Ben"


Her gün daha fazla seviyorum. Her gün daha fazla seni arıyorum. Her bir şey de seni düşünür oldum. Bu duyguyu koparamıyorum. Bu gidişin sonu nedir bilmiyorum. Ne olursa olsun sana bunları belli bir süre geçtikten sonra söylemeyi düşünüyorum. Daha çok yeni. Çünkü daha yeni yeni sevmeye başladım seni. Ama bunu uzun bir süre yaşayıp, hissetmek istiyorum seni. Kendimi dinliyorum, başkalarının dediklerini değil. Biliyor musun, tam zamanında geldin. İyi ki geldin. Öyle bir zaman yaşıyordum ki zorlanıyordum. Ama seni gördükten sonra, sanki her şey daha kolaylaştı. Zorları bile yener oldum sanki. Sevgime ve bana gücünü katıyorsun. Biliyorum sen henüz bunları bile bilmiyorsun. Ama o kadar temiz ve iyisin ki. En önemlisi de beni anlayabileceğini düşünüyorum. Sana son zamanlarda duyduğum şeyi en iyi ben bilebilirim. Sessiz ve sakinim. Huzurlu ama mutluyum. Yüzüm gülüyor, çünkü beni en iyi güldürebilen kişi şu an sadece sensin. Hiç bir şeyin önemi kalmadı artık. Çünkü ben seni buldum.

28 Ekim 2012 Pazar

Mesafeler Engelimiz Olmasın.


Mesafelerin hiç bir şeye engel olmaması gerekli. Seviyorsan, mesafeler aşkına engel olmasın. Hiç bir zaman için olmasın. Buna ne şehir, ne yol ne de başka bir şey... Aşk güzel. Sade, şaşırtıcı, parlak... Ve bazen de toz pembe görünür. Ardından karanlık ve dikenli yolları çıkar ortaya. Ben güzel hatalar da yaptım. Sonucu: "Hepsinin geride kalmış olup, bitmiş olması önemliydi." Bitti. Eskiler, geçmişte yaşadıklarım... Ve ben sadece kendi burcumdan biriyle karşı cinsten anlaşacağımı düşünüyorum. Yengeçler birbirini anlar öyle değil mi? Hem birbirlerine daha yakın ve samimi olurlar. Kim olduğun ve ne yaptığın önemli değil. Yeter ki gel bul beni. Ve ben son bir kaç gündür o kadar mutluyum ki. İçimi mutluluk ve heyecan sardı. Ama bir yanım hala duygusal takılmakta. Çünkü yeterince duygusal biriyim. Ağlamayı seviyorum. İçim böylelikle rahatlamış oluyor. İlk görüşte aşka inanıyorum. Kimi seversem seveyim, kime değer verirsem vereyim bu değişmeyecek. Beni güldüren insanları seviyorum. Bana ilgi gösteren insanları önemsiyorum. Sevildiğimi hissediyorum. Sevdiğimi biliyorum. Mesafeler gelmiş çok mu? Birbirimizi seversek bunu yenemez miyiz? Yeneriz! Güçlü olursak, sevgimizle mesafeyi önemsemeyip yenebiliriz...

9 Ekim 2012 Salı

Küçük Hayaller.


Hep böyle bir hayalim vardı. Fransa'da veya İtalya'da ileride bir pastane açabilmek... Pastane derken bizim Türk usulü pastanelerden değil tabi ki. :D 
Hani şu ünlü pastacıların dükkanları gibi. Paristeki ünlü bir pastacı gibi. Bilmem ama hep özenmişimdir. Paris olursa harika olur. Çünkü genelde Paris, Fransa ve İtalya'nın pastacıları meşhurdur. Hani benim de ileri de öyle olsa fena olmaz. Diyelim ki oldu açtım harika yönetirim. Cafe tarzında olur. Hatta bak büyük düşününce, 2 katlı olsa bir üst katı Cafe alt katı da Butik yapardım. Aslında farklı ve güzel olurdu. Yani hep düşündüğüm ve hayal ettiğim bir şeydir. Sonra Cafe'de "Adele" falan çalar, böyle bir nostalji havası... :)
Sonra bir duygusal mod. Bu işi ilerisi için hala düşünüyorum. Çünkü böyle bir şey yapmayı gerçekten yurtdışında olursam yapmak isterim. Hem zevkli, hem eğlenceli. Sonra düşünsene her hafta senin pastanı yemeye gelen biri. Sonra arkadaş oluyorsunuz ve çocuk yakışıklı ayrıca senden hoşlanıyor falan. Harika olur değil mi? :) Ortam güzel olunca işte. :) Mesela düşün: bir anne çocuklarıyla gelip pastanı alıyor. Çocuklarda pastanı seviyorlar ve haftanın belirli günleri bilindik müşteri gibi. Ah, keşke... Bilmem belki bir gün olabilir. Olamaz mı? 

8 Ekim 2012 Pazartesi

Kolay Pes Etmek.


Bugün tam anlamıyla moral düşüşüme sebep olan bir gün geçirdim. Her şey üzerime geldi. Herkes. Bir kez gelince genelde her şey üst üste geliyor. En yakın arkadaşım da bugün bana patladı. Niye biliyor musunuz? Enrique Iglesias konserine gidemiyorum diye. Çünkü öyle bir zamana denk geliyor ki bu imkansız oluyor. Evet kesindi. Gidecektim. Son anda ailemin söylediği sözle gidememe durumum oldu. Yapabileceğim bir şey yok. Bunu bende istemezdim. O konserde olmayı çok isterdim. Ama maalesef kısmet değilmiş. Zaten hastaneden çıkalı 2 ya da 3 gün tam olmadı. Hastayım ve bunu göz önünde bulundurmayarak beni suçladı. Tabi ki üzüldüm. Ama gerçekten yapabileceğim bir şey yok. Ben bu kadar zaman için de elimden geldiği kadarıyla uğraştım. Bir çaba gösterdim. Sürekli bana bileti soruyordu. Evet geleceğim diyordum. Çünkü bizimkilerden izinliydim bileti almak için bekliyordum. Kurban bayramı sonuçta. Bayram planımızı da ben belirleyemem. Ya da onlara karşı gelip ben konsere gidiyorum diyemezdim. Başka bir konser olur. Ne yapalım yani öleyim mi? İnsan biraz olsun saygılı davranıp, karşısındaki insana okulun koridorunda "bağırmayarak" konuşmalı. Birileri bunu öğretmeli. Ama ben değil. İlla ki bağırması gerekmiyordu. Tamam belki benim de hatam vardı. Bu yüzden bende özür dilerim. Arkadaşım gerçekten bir anda sinirlenebilecek bir insan. Bunu kötü yönde eleştirmiyorum ama öyle. Kendisi bir konser uğruna beni arkadaşlıktan silecek kadar düştüyse daha lafım yok... Çünkü kendisi bugün diğer arkadaşıma o benim arkadaşım değil gibisinden şeyler söylemiş. Bilemem artık. Ama bir insan bu kadar düşmemeli. Ben olsam böyle yapmam. Bir bilet, bir konser uğruna hele ki gelemeyecek olan bir arkadaşım için onu sildim arkadaşlıktan demezdim. Beni daha dinlemeden etmeden lafları sıra sıra dizdi. O yanlış yapıyor, ben değil. Hatamı kabul ediyorum sonuçta. Benim hatam: ona henüz bir şeyin belli olup olmadığını ve kesin geleceğimin belirsiz olduğunu söylemememdi. Sonuçta ben de aileme bağlıyım. Kafama esince onlara karşı gelip, beni bayram ilgilendirmez de diyemem. Haklıyım. Umarım o bunu geçte olsa anlar. Hatası büyük. Çünkü bana boş yere bağırdı. Bunu beklememiştim. Tepkisinin bu kadar büyük olacağını bilmiyordum. Evet madem benimle konuşmak istemiyor öyle olsun. Bir süre ben de konuşmam. Daha önce de bir arkadaşımla konuşmadık 2 hafta kadar. Sonradan değerimi anlamıştı. Umarım sen de öyle anlarsın...

3 Ekim 2012 Çarşamba

Ne İstesem Olması Zor.


İsteklerimin niye bu kadar geciktiğini anlayamıyorum. Şu an çok güzel, hatta 2 sene beklediğim bir şeyi istiyorum çok mu? Ama ben mutlaka bunu almaya kararlıyım. Evet bilindiği üzere 24 Ekim'de Enrique Iglesias - İstanbul konseri var. İstanbul'da yaşadığıma göre gitmeliyim öyle değil mi? Evet. Fakat o gün öyle ters bir güne geliyor ki... Ertesi günü Kurban Bayram'ının 1. günü nedeniyle neymiş: "Erken kalkıyormuşuz". Evet onu anladım da ben alarmı kurarsam kalkarım sorun değil. Fakat arkadaşımla tek gideceğimizi sorun yapıyorlar. Gece geç dönersek zor olurmuş. Bilmem ne! Ya onu geç zaten bizi babası bırakacak. Neyin kafasını yaşıyorsunuz? demek istiyorum. İşlerine gelince ben gayet gencim, büyüğüm her şeyi yapabilirim. Ama işlerine gelmeyen konulara söz gelince ben aslında tek gidip gelebilirim fakat zor olurmuş. Aman ya. Bir kere de benim için, istediğim için zorlamadan kabul ediverseniz ne olur yani? Ya tamam güvenliğimi düşündüğünüzü ve iyiliğimi istediğinizi ben de biliyorum. Onlar böyle yapınca ben bir stres oluyorum, atar yapıyorum kendimi fazlasıyla sıkıyorum. Bu da beni onlara karşı bir şeyi izin alıp, alamamakta tereddüte sokuyor. Yani söylerken çekiniyorum bu yüzden içimde kalınca söyleyemediğim için kendime sıkıntı oluşturuyorum. Bu akşam kesin kararlıyım arkadaşımla B planını uygulamaya başlıyoruz. Bu sefer o arayıp konuşmayı deneyecek. Olmazsa kaçarım! Yok yok kaçmam :) Babam bana kıyamaz hiç bir şekilde. Neymiş bayram geliyor diye kıyafet alacaklarmış. Ben küçük çocuk değilim Lise 2'ye giden bir gencim artık. Ne kıyafeti Allah aşkına. Bırak ya. Neyse bana şanslarınızı gönderin, dua edin. Yalvarıyorum bu gece bu iş artık çözülsün. Ben de kendimi ona göre ayarlamak istiyorum. Umarım her şey güzel olur. İnanıyorum bu halledilecek. :)

29 Eylül 2012 Cumartesi

Çelişkilerin Kızı.



Kime elimi uzatsam, ters tepiyor. Yanıyorum. Canım yanıyor. Yıpranıyorum. 2. kez yıprandım. Artık yüzüne nasıl bakacağımı bilemiyorum. Bir anda uzaklaşmasının sebebi olmamalıydı. Gerçekten erkekleri anlamak çok zor. Çok karışıklar. Aslında önce kendimizi çözmeliyiz. Kızlar olarak derdimiz, üzüntümüz, sıkıntımız çok. Onlar bizi anlamıyorlar ama biz de onları anlayamıyoruz. Çünkü bazıları bir öyle, bir böyle. Sarılacak bir omuz arıyorum. 4-5 günlük takılacak birini değil. Yalnız olanlar daha güçlüymüş. Ben de yalnızım ama yolumda tökezliyorum. Yine de dimdik güçlü bir şekilde ayakta kalmaya çalışıyorum. Ama acı çekmek istemiyorum. Bazı şeyleri göre göre, yaşaya yaşaya deneyim sahibi olacağız. Bunu biliyorum. Ama ben kimseye yanlış bir şey söylemedim. Benden uzaklaştıracak bir şey yapmadım. Niye herkes kaçıyor? Niye? Birilerine iyi davranmaktan, "İyiyim ben" demekten çok bunaldım. İyi değilim işte. Hiç iyi sayılmam. O kadar karışık ve çelişkili ki. Keşke tekrar yaz mevsimi gelse. Yine tatilde uzunca kafamı dinleyip düşünsem. Bazılarının da çıkarları yüzünden yürümüyor bir ilişki. Olması gerektiği gibi, olmuyor hiçbir zaman. Niye olmuyor? Neden üzülen, yıkılan taraf hep ben oluyorum? Hep yanlış insanları mı tanıyorum? Bu erkekler niye bu kadar karışık? Off. Niye bu kadar olgun düşünemediklerini anlayamıyorum. O kadar çocuklar ki. Ondan bir ara hoşlanmış olabilirim. Bu bizim arkadaşlığımızı yine de yıkmış olamaz. Niye konuşmuyorsun? Adım hemen hemen her konu da geçiyor. Yüzümü görüyorsun. Niye adam akıllı konuşamıyoruz? Bu tür sorunları yaşamak istemiyorum. Gerçekten artık çok sıkıldım. Sürekli içime atıp kendimi üzmeye değmez. Bir süre her şey, herkese ara verme vakti...

28 Eylül 2012 Cuma

T.G.I.F!!

Selaaam! Bugün Cuma. Ah, sonunda bugün Cuma! Okullar açılalı 2 hafta oldu. Ne çabuk geçti ben bile anlayamadım. Yine dolu dolu bir hafta yaşadım. Biraz heyecanlı, biraz üzgündü. Bugün en yakın arkadaşımın büyük bir sorunuyla ilgilendik. Onun adına ve ilişkileri adına çok üzüldüm. Umarım araları düzelir. Her neyse. Yine dopdolu harika bir haftaydı. Kendime bir kaç yeni arkadaş edindim. Facebook üzerinden tabi ki. Onun dışında Lise 2. sınıf olduğum için yeni sınıf arkadaşlarımızla kaynaştık. Güzel bir haftaydı. Yarını sabırsızlıkla bekliyorum. Kurstan bir arkadaşımın bana küçük bir yardımı olacak. Umarım o da olur. Evet şu anda büyük bir evde bende bu gece Cuma diye parti vermek isterdim. Ne yazık ki bunu şu an yapabilmem mümkün değil. Bu tür şeyleri kendim planlamam için erken. 2 sene sonra belki :) Daha çarşamba günü duş almıştım, okulda saçlar çok çabuk kirleniyor galiba. Yine bir kabardı farklı bir şekil aldı. Sinirimi bozdu. Ama seviyorum, böyle kıvırcık ya doğal kıvırcık olunca işte bakım yapman gerekli. ;) Bu gece uyumadan evvel yine duş alırım. Yarın güzel gözükmem gerek. Birilerine sırf görünmek amaçlı değil işte öyle gerekiyor. :) Aman her neyse. Herkese mutlu Cumalar!

-Eğlenin, hatalar yapın, umarsızca kahkahalar atın sonuçta bir kere genç oluyoruz ;)

22 Eylül 2012 Cumartesi

Kızları Kızlar Anlar.


Artık kimseye bir şey anlatmamaya karar verdim. Kimseye derken belirsiz kişilere. Erkek dost dediğim arkadaşlarıma asla anlatmam. Kızın halinden en iyi bir kız anlar değil mi? Aynen öyle. Bazı düşüncesizler hiç bir işe yaramıyor gerçekten. Fikir vereceğine, iyi destek olacağına bana söylediğine bak. Sanki sen benim yaşadığımı yaşıyorsun da, bana öyle cevap veriyorsun. Gerizekalı. Sana anlatan bende kabahat zaten. Konu bul, anlat diyorsun anlatıyoruz anlamıyorsun. Kusura bakma ama kıtsın. Sen ne anlarsın ki benim duygusallığımdan. Anlatmam hataydı. Dinledin madem olumsuz cevap verip niye saçmalıyorsun ki? O kadar çok sinirliyim ki. Bir süre daha sen cevap verilmemeyi, takılmamayı hak ediyorsun. Bu kadarsın, bir kızın düşüncelerini ve hislerini dinlemeyecek ve anlamayacak kadar basitsin. Ya sen benim dostumsun. Yanlış yolda ilerliyormuşum. Hah! Bundan sanane? Kendimi en iyi ben bilirim. Sen benim hangi yolda olduğuma karar da veremezsin. Kim oluyorsun da saçma sapan fikrini söylüyorsun ki? Kusura bakma canım, ben senin fikrine saygı duyamam. Bir kızı anlamadıktan sonra, ilerisinin ne önemi var ki? 

Zor Bir İnsansın.


Şu aralar gerçekten çok karışık bir durumdayım. Kendimi çözemiyorum. Etrafımdakileri çözemiyorum. Belki elimden bir kaçını kaybediyorum, belki kazanıyorum... Tek bildiğim o kadar sessizim ki. Bazı şeylere ulaşamamak canımı yakıyor. Her an ağlamak istiyorum. Ağlamıyorum. Çünkü daha güçlü durmaya karar vermiştim. Hiç bir şekilde ona kızmaya hakkım yok. O sadece biliyor. Benimle ilgilenmemesi bir şeyi de değiştirmiyor. Sadece fazla canımı yakmasını sağlıyor. Onu kaybediyorum. Konuşmuyoruz. Konuşmuyor, bir şey söylemiyor. Sırf bu yüzden başkasıyla aramı iyi tutuyorum. Daha yakınız, sürekli konuşuyoruz. Hepimiz aynı ortamda bulunuyoruz. Bir kere bile olsa benimle düzgünce konuşabilirdi. Belki de o konuyu bildiği için bir şey söylemiyor. Ama niye? Çok saçma. Ben bir hata yapmadım. Sadece ondan hoşlanıyordum. Bu bir hata değildi. Ne olursa olsun aynı ortamda bulunmamızı seviyorum. Fakat artık çok kırıldım. Ona karşı bir şeyler hala hissediyor muyum bilemiyorum. Çünkü bu gerçekten çok karışık. Evet önceleri onu gerçekten kendime yakın bulmuştum. Hoşlanıyordum. Benimle ilgilenmemesi ondan sadece hoşlandığımı bilmesiyle alakalı olmamalı. Çok yanlış. Sonuçta orada arkadaşlarımız da var. Herkesle konuşurken, hatta o kızla bile çok yakınken niye benimle arkadaşça sohbete katılmayıp, susmayı tercih ediyor ki? Evet artık ondan uzaktayım. Şimdi başkasıyla ilgileniyorum. Ayrıca biz arkadaş olarakta çok iyiyiz. Bugün çok anlamlıydı. Bana sarılmıştı. Hoşuma gitti. Ama onun ilgilendiği başka bir kız olduğunu biliyorum. Aslında çok cool ve rahat birisidir. Pek sanmıyorum. Tabi ki başka bir kız olabilir. Ama yine de bugün hissettiğim şeyler olmadı da değil. Her hafta yanımda olması benim için mutluluk... Ortamdaki en sessiz insanken, bir anda kahkaha atıp duran sürekli konuşan biri oldum. Beni sen bu hale getirdin. Sessiz olmak fazla da iyi sayılmazdı. Ama ben benimle de konuşmanı isterdim. Sen oysaki sadece susuyorsun. Bugün yine aynısını yaptın. Her hafta yüz yüze bakıyoruz. Ama sen, sen bugün çok sevimliydin. Farklı bir enerjin vardı. Gülümsüyordun. Gülümsemeni de hala seviyorum. Seni hala seviyor muyum? Bunu bende bilmiyorum... Tek bildiğim yalnız olmak istemediğim. Sırf senin yüzünden.

9 Ağustos 2012 Perşembe

Bugün bir şarkı söyledim.

Bugün evde tektim. Canım çok sıkılıyordu ve ben de sesimi değerlendirmeyi düşündüm. Biraz olarak başlamış olabilirim ama ilk denemem gayet iyi bence. :)

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Diyorum ki; ben çok acele karar veriyorum.


Tatilden döndüm. Güzel bir tatildi belki biraz sıkıcıydı ama yine de iyiydi işte. Bazen o kadar ani kararlar veriyorum ki kendimi ne kadar kötü etkilediğini göremiyorum bile. Halbuki çok kötü etkiliyormuş. Bazı şeyler için çok acele ettiğimin farkındayım. Ama artık gerçekten sıkıldım. Acele etmekten, birilerini üzeceğim diye bazı şeyleri göze alamamaktan sıkıldım! Sürekli birini üzeceğim korkusunu atmalıyım üzerimden. Onlarda kafalarına beni takmasınlar o zaman üzülmezler belki. Bir adım atayım diyorum ama geri adım atmak zorunda kalıyorum. Niye geri gidiyorum da ileri gidemiyorum? Ne yani? Artık gerçekten düzgün bir yaşam istiyorum. Birilerini kıracağım derdi olmasın artık. Saçma sapan konulara takılıp durmasınlar. Ben de rahat yaşamak istiyorum. O kadar hayalim var, bazıları gerçekleşirken diğerlerini gerçekleştirememek kötü olur. En büyük hayalim neyse onu gerçekleştirmek için çabalayacağım artık. Birilerinin umrunda olmuşum olmamışım neye yarar. Kendimi yükseltmek için çabalayacağım ben artık. Herkesin derdini dinlemekten, herkesin mutluluğunu görmekten kendime hiç vakit ayıramadım. Benim de özelim var. Benim de anlatmadığım şeyler var elbet. Niye her şeyi anlatayım ki? Mutluysam zaten paylaşırım. Bazılarını hiç anlamıyorum gerçekten. Artık çocukça küsüp, barışmaktan da sıkıldım. Kendimi de üzmeye değmez. Canım onlardan daha değerli. Kalbimi kırmasınlar o yeter...

25 Haziran 2012 Pazartesi

King Of Pop!


Bugün onun ölümünün 3.yıldönümü. Gerçekten onu çok özlüyorum. Aslında sıkı MJ fanlarından biriyim. Ama pek belli etmiyorum. Yine de Michael Jackson'ı örnek alıyorum. O her zaman doğru olanı yaptı. Elinden ne geldiyse, en iyisini bizlere sundu. Şarkıları, dünyaca ünlü oldu. Albümleri binlerce dolar sattı belki de. Yine de hiç aldırış etmedi. Hayatına devam etti. Asla şımarık değildi. Burnu havada dolaşmadı. O hep "Keşke daha normal bir hayatım olsaydı." diyordu. Her zaman normal insanlar gibi yaşamını sürdürmek istedi. Gerek söylediği anlamlı sözler ile mest etti bizi. O unutulmaz MJ danslarına sözüm yok zaten. Dünya onunla dans etmeye başladı. Tabi ki dansa MJ'nin de büyük katkısı oldu. Thriller dansı çok ünlendi mesela. Artık dünyada MJ - Tribute, MJ - Flashmob'ları yapılmaya başlandı. Thriller ile Zombie Walk olayı da var tabi. Bunlar işin eğlenceli kısımları. Michael bize bir çok şeyi öğretti. Atatürk'ün izinden gittiğimiz gibi, bir çocuğumuz Michael'ın da izinden yürüdük. Asla onun tahtına kimse oturamaz. Michael'dan sonrası yok. Michael o pop'un her zaman ölümsüz kralı. Gerçekten de öyle. Onu çok seviyorum. Belki hakkında uygunsuz şeyler yazıldı, çizildi ama o hiç aldırmadı. Polemiğe girmedi. Hayatını olduğu gibi devam ettirmeye çalıştı. Belki ara sıra saklanıp, medyadan uzak durup gizlendi. Ama o ne olursa olsun doğru olanı yaptı. Hepimiz 2009'da o haberi aldığımızda çok üzüldük. İnanmak istemedik. Ama maalesef gerçek buydu. Bugün Michael'ın aramızdan ayrılışının 3.yıldönümü. Belki de o ölmedi. Hala yaşıyor fakat medyadan uzakta başka bir hayatı kendine seçti. Kim bilir? Ben gerçekten öldüğünü düşünmüyorum aslında. Gerçekten saklanıyor olabilir. Hem o zaten sade bir hayat istemiyor muydu? 

22 Haziran 2012 Cuma

Gerçekten şaka gibiyim..

Bir çocukla konuşuyoruz. Yeni tanıştık. Baya sohbet akıyor. Ben ona tatilinin nasıl geçtiğini sormuştum. O da bir kaç dakika sonra bana cevap yazdı. Heyecanla mesajı açtım. Bana "Tatlım" demesi acayip hoşuma gitmişti. Bir erkeğin "Tatlım" demesinden güzel bir kelime yok abi! Ben de ona cevabımı yazıp yolladım. Tekrar ondan cevap gelmişti. Aslında bir önceki mesajında "Tatlım" dememiş. "TATİLİM" demiş. :O Fakat ben onu nasıl körsem, "TATLIM" olarak anlamayı başarmışım. Abi o kadar şoka girdim ki. Yerin dibini boyluyordum az kalsın. Neyse çocuk batırmadan durumu kurtardı. Bana istersem "Tatlım" diye hitap edebileceğini söyledi. Ben de gülüp tamam dedim. Şimdi bana "Tatlım" diyor da demesine, ben hala kendime inanamıyorum. Şaka gibi insanım. Neyse ki çocuk şakacı ve anlayışlı biri çıktı hemen durumu kurtardık. Bakın sorun şurada benim gözlüklerim var ama ben körüm, kör. :D Ya sen koskoca tatili git tatlım yap, afiyetle ye.. Ama çocukta tatilim yazmış, "Tatilim" dememiş ben ne yapayım ya. Tamam gerçekten olaysız günüm geçmez. Şaka gibi insanım, yine yaptım yapacağımı. :)

Hepsi aslında bizim sayemizde.

Evet bugün bir konu üzerinde yazmaya karar verdim. Şarkıcılar, sevdiğimiz gruplar... Hemen konuya gireyim. Bakın mesela Michael Jackson en büyük örnek olarak vereyim. Michael müzik sektörüne atılmış, öncelerde genç bir insan. Bir şarkı, iki şarkı, üç şarkı derken albümleri milyonlarca satmış bir insan. Peki nasıl oluyor da bu kadar fazla onu ve diğer şarkıcıları seviyoruz? Michael'ın bir şarkısı beğenilmemiş olsaydı herhalde bugünlere kadar gelip, şarkılarını küçük çocuklar bile dinleyip saygı duymazdı. Aslında bu gerçekten böyle. Siz, biz o şarkıcıyı, o kişiyi veya o grubu sevmemiş beğenmemiş olsaydık onlar bugüne kadar gelemezlerdi. Mesela kendimden örnek vereyim. En çok sevdiğim gruplardan bir tanesi olan "One Direction & Big Time Rush" grupları. Biz onları sevip, dinlemeseydik onlar o kadar albüm satmayıp, o kadar klip çekmezlerdi. Çünkü onlar belli bir kitleye hitap ediyorlar. Ha bazı yerlerde söylerler onları dünyanızın merkeziymiş gibi kullanmayın diye. Evet asla onları hayatınızın merkezi tabiki aklınız varsa yapmazsınız. Sadece onları çok seversiniz ve belki aşırı derecede seversiniz. Bu böyledir. O kişiyi biz yükseğe çıkartır, biz indiririz. Bu müzik dünyasında da böyledir. İşte rekabetler de bu yüzden çıkar. Kimin daha çok hayranı varsa o hayranları o kişiyi yükseltir, fenomen yapar. Ve o kişi dünyaca sevilir, dinlenir. Bazen bu konuları anlamayan çok kişiyle karşılaşıyorum. Ama gerçekten onları biz yükseltiyoruz. Sadece bunu açıklamak gereği duydum bugün. Tabi ki onları dinleyeceğiz. Tabi ki istediğimiz kadar dinleyip, seveceğiz. İşte bu bizim elimizde. :)

21 Haziran 2012 Perşembe

Sivilceler ve Gençlik.

Yaklaşık 2 gündür yüzümde çıkıp duran şu sivilcelerle uğraşıyorum. Hayır uğraşmak değil de katletmek gibi. Sıkmayacağım diyorum sıkmamaya çalışıyorum ama bazen elim gidiyor istemesem de. Yaz geldi, hani okul da yok diyorum rahat rahat yüzümdeki sivilceleri de yok ederim diyorum. Yok arkadaş olmuyor. Yani oluyor da olmuyor gibi bir şey. Artık doğal yöntemler falan uyguluyorum. Faydalı olmuyor değil mi diyeceksiniz şimdi. Yoo aslında faydası var. En azından sivilceleri kurutmaya yarıyor. O da bir gelişme. Fakat bu sabah yüzümün hali hiç iç açıcı değildi. Hiç abartmıyorum az önce saydım 8 tane sivilcem var.. Tamam lütfen, bunu sizi kendimden iğrendirmek için yazmıyorum. Ama gerçek bu öyle yani. Az önce yine o kullandığım ünlü marka sivilce maskesinden yaptım. Neyse azalttığını görüyorum. Her gün düzenli kullanırsan işe yarar. İşte bu aralar neden bu kadar fazla çıktıklarını biliyorum neyse. :) Benden daha sivilceli insanlar da var o yüzden bir şey demiyorum. Bunlar da geçecek. Ben öyle sivilceli hallerimi de biliyorum. Geçmişti. Bu da geçer. Hııh..

20 Haziran 2012 Çarşamba

Bakın az önce ne oldu?

Yeni yazımı yayınlayacağım işte o sırada Blogger'ın yeni stili falan olmuş. Değişmiş biraz ben de tam alışamamıştım. Yazımı yayınlacağım fakat o "Yayınla" yazısını göremiyorum. Halbuki yukarıda o turunculu şeyde yazıyormuş. Buyrun kör ben. :D O kadar gözlüklüsün be kardeşim bunu da göremedin ya helal sana. :) İki saat şurada başka şeylere tıkladım iyimi.

Yeni Tarz, Yeni Ben.

"Merhaba yeni ben, hoşçakal eski ben." Yeterince açıklayıcı olmuştur umarım. Artık o eski ben yok sanırım. En azından ben öyle hissediyorum. Daha fazla kitap okuyan biri oldum. Ama bu iyi yönüm. Bu benim de hoşuma gitti. Ne güzel işte, daha fazla yüzeysel bakıyorum konulara. Daha fazla yabancı müzik dinler oldum. Gerçi ben hep türkçe müzikten çok yabancı dinlerdim. İşte bunu daha da yükseltmiş olabilirim. "The Beatles" dinlerim ara sıra da metal dinliyorum. Normal olarak bana bakılırsa "Metal mi? Dinlemem ben ya, kafa ütüleyici." gibi konuşurdum. Ama bazen insanın gerçekten dinleyesi geliyor. Yalan değil. İnsan ne bileyim mesela sevgilinden ayrılırsın duygusala bağlarsın. Niye ayrıldın diye duygusallaşıp kendini çökertiyorsun ki kardeşim? Madem ayrıldın demek ki bunu sen istedin, ya da o istedi. Demek ki belirli bir sebepten aldınız bu kararı değil mi? Hah, işte o zaman niye sonradan pişman olacağımız şeyleri yapıyoruz ki? Ne gereği var. En iyisi de ki: "Kurtuldum işte bitti, o kendi yoluna gitti. Bunu o seçti."dersin ve açarsın müziğini kafanı dağıtırsın hiç değilse rahat hissedersin. Gerçekten böyle olduğunu düşünüyorum. Neyse asıl konu bu değildi. :) Yeni tarz demiştim. Yeni değişikliklerden bahsediyordum. Artık belirli isimleri örnek alıp onların tarzına geçmeye başladım. Jessie J'yi bilirsiniz. Tapıyorum o kadına. Tarzı benim ilgilimi çekiyor. Onun gibi bir tarza bürünüyorum yavaş yavaş. Daha özgürlükçü. Ha bu arada, benim şu yurtdışı merakım ve hayallerim vardı ya hah işte onlarda yavaş yavaş gerçekleşmeye başladılar. Bu yaz ingilizce dil eğitimi veren bir kursa başladım. Geçen hafta ilk haftaydı güzeldi. Profesyönelce ingilice öğreneceğim için mutluyum. Kendimi böyle böyle geliştiriyorum. Doğum günüm de epey yaklaşıyor. Bilmem ki bir sürpriz yapan olur mu? İşte bak o sürprizi kim yaparsa beni şaşırtır. Kim yapar sürpriz? Bilmiyorum ki. Bekliyoruz işte. Yani ben illaki bana sürpriz yapılsın demiyorum da bekliyor insan hani. Valla bu yaz eğlenmeyi planlıyorum bol bol denize girmeyi, yüzmeyi ve bronzlaşmayı. Yani güneşlenmeyi. Tatil işini 2 hafta daha uzatacaklarmış bizimkiler. Normal de 15 günlüktü fakat toplamda 4 hafta yaklaşık 20-25 günlüğüne bir tatile çıkıyormuşuz. İyi ya valla sevindim. Bol bol gezerim işte fena mı. Bol bol fotoğraf çekerim. Aaa dur ya söylemeyi unuttum :) Fanta Gençlik Festivali var 7 Temmuz'da İstanbul'da ona gidiyoruz arkadaşımla. Tam da doğum günümden bir gün önce. Ohh ne güzel olacak. Biletlerimiz de hazır. Valla keyfimiz keyif. :)

10 Mayıs 2012 Perşembe

Öyle kolay mı sevmek?

Özleyeceksin paşam, ben nasıl seviyorsam sen de özleyeceksin. Gerekirse mesaj atacaksın, mesela ben cevap vermicem. Deli olacaksın. İlk mesajı senden beklicem mesela. Sabredeceksin ve bekleyeceksin. O attığın mesajdan saatler sonra belki sana mesaj atıcam. Niye geç mesaj attı diye kendini yiyip bitireceksin ama kıskanacaksın biraz da. Bil ki kızlarla takılmışımdır. Herşey kolay değil işte öyle. Belki benim de söylemek istediklerim var. Özle, bekle ama sonuna kadar sev. Herne olursa olsun açık açık söyle.

14 Nisan 2012 Cumartesi

Biz 2 küçük çocuk...

 
Ona dokunamıyorum. Dilediğimce sarılamıyorum. Öpemiyorum. Düşündüklerimi söyleyemiyorum. Kokusunu bilmiyorum. Yanında uyumuyorum. Ellerini tutamıyorum. Ama onu seviyorum. Onu sevmek için bir nedenim yok , olsaydı anlamı kalmazdı. Onu sadece seviyorum. Bazen acı verse de onu sevmekten vazgeçmek istemiyorum...

4 Nisan 2012 Çarşamba

Belki yanında değilim Kankacan ama Doğum Günün Kutlu Olsun...


Eveeet, nereden başlasak? Neyse mutlaka bir yerden başlayacağım işte. Uzun zaman oldu okullar açılalı ve biz 9.senemizde maalesef beraber değiliz. Öyle olacaktı fakat olamadı. Ama olsun bu bizim görüşmeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Lise'ye geçtik, ayrıldık. Yüzünü gören cennetlik. :) Düşünsene biz her sabah erken kalkar okula gelirdik. O sıralarda beraber otururduk. Sen Rengo ile oturuyordun ve ben her sabah sizin "ortanıza" gelir kaynak yapardım. :D Evet yazarken bile Şebo dinleyip, şu sözlerime de gülüyorum. Biz tartıştık, evet bazen kavga ettik ama hep çözüm yolunu beraber bulduk. Birbirimizi anlayışla karşıladık, bazen anlamaya çalıştık. Bir çok kez birbirimize yardım ettik. Evet belki bu sene aynı okulda değiliz ama yokluğun da belli oluyor. Tamam kabul, senin gibisini bulamam, bulamadım da. Çünkü benim hayatımda tek orjinal Irmak var. Sadece tek. Seni çok sevdiğimi, her zaman değer verdiğimi ve unutulmadığını bil. Unutsaydım zaten hayırsız bir kanka olurdum. :D Yanında olamasam bile yine de hediyeni bu tür bir yazıyla vermek istedim. Hediye belki geçicidir, tamam uzun süre saklarsın da benim düşüncelerim sana hep kalıcıdır. Öyle güzel sözler, anlamlı, göz boyamalı şeyler yazmıyorum. Bunlar gayet doğal düşüncelerim bil istedim. Zaten beni biliyorsun. Öyle şata fata gerek duymadım. Yine de benden bir hediye olarak hatıra kalsın. Bazen eski fotoğraflarımıza bakıyorum. Ne günler geçirdik diyorum,  ne günler geçirmişiz... Ne kadar eğlenmişiz. Bir çok şey olmuş ama bizi hiç bir şey ayıramamış. Zaten isteselerde ayıramazlardı. Bizim kardeşliğimiz eskilere dayanır. Anasınıfına dayanır. Yıkamazlar oğluuum. :D Öhöhöhöh, her neyse işte seni özlediğimi de bil. En kısa zamanda görüşeceğiz, ve tüm günümü sana ayıracağım. Şimdilik benden bu kadar. Ha bu arada az önce meyve suyu içiyordum küçücük ufacık üzerime damlattım. Ah, kahretsin! :D Ne olacak bizim bu sakarlıklarımız.. 
-İyiki doğdun kankacan! <3

3 Nisan 2012 Salı

Uzakta olsan bile...


Neden bilmiyorum, ama hep kendime uzak olanları sevdim. Hep aramızda mesafe vardı gerçekten çok sevdiklerimle. Hep özledim, hep hayal kurdum, hep kavuşmak istedim. Ama sanırım, böylesi daha güzeldi. Uzaktayken daha çok seviyor insan. Daha çok bağlanıyor. Ne kadar özlersen özle, sevdiğin uzaktaysa yanına geldiğinde kalbin, normalde sevdiğinin yanındayken atması gerekenden daha hızlı atıyor...

6 Mart 2012 Salı

Harry Styles'ın Şiiri...


One Direction üyelerinden Harry Styles'ın ilk sevgilisi için yazdığı çok romantik bir şiiri paylaşmak istiyorum. Gerçekten çok anlamlı sözlere sahip...

Bana paraya maal olsan bile, sana bal gibi yapışırım. 
Çünkü ben seni, herkesin bayılabileceğinden daha çok seviyorum.
Sensiz hayatımı hayal bile edemiyorum.
Benim için yapabileceğin tek küçük bir şey kaldı sevgilim.
Benim ol...
Sadece benim mutluluğum ol başkasının değil.
Çünkü bu müthiş sevinci paylaşamaz kalbim.
Kendimi özel hissetmemi sağlıyorsun.
Bazen neden zahmet ettiğini merak ediyorum.
Ama bunu yapışını seviyorum sevgilim
Sadece benim de seni sevmeme izin ver.
Seninle birlikte olmak anlatılabileğim bir şey değil
Seni görmek anlatabileceğim bir şey değil
Seninle konuşmak anlatabileceğim bir şey değil
Seni dinlemek anlatabileceğim bir şey değil
Seni özlemek anlatabileceğim bir şey değil
Seni istemek anlatabileceğim bir şey değil
Sana ihtiyaç duymak anlatabileceğim bir şey değil
Seni sevmek anlatabilecegim bir şey değil...
...Harry Styles...

21 Şubat 2012 Salı

Bu gece...

Bu gece seni düşünerek yatıyorum yatağıma sevdiğim adam. Bu gece herkesin varlığını unutup senin yokluğun ile kirpiklerimden dökülüyor yaşlar. Yanaklarımdan akıp gitmesine izin veriyorum güçsüzce. Bu gece soğuk, çok soğuk olacak sol yanım için. Hiç iyi gelmeyecek bana sensizlik. Yine de alışacağım.

Sabaha kadar pes etmeden, sarılacağım senin hayaline. Bu gece ensemi öperek uyumana izin vermeyeceğ
im yalnız. Göğsüne başımı koyup, kalp atışlarını dinlerken uyumak isteyeceğim. Çenenin kenarına kondurduğum öpücük, senden çok benim iyi hissetmemi sağlayacak.

Bu gece saatlerce, uyumadan birbirimize doyacağız sevdiğim adam. Sen ellerini saçlarımda gezdirirken tanımlara sığmayan bir huzur çalacak kalbimin kapılarını. Sen saçlarımdan bir tutamı parmaklarının arasına alıp, koklayacaksın sonra. Senin sevdiğin şampuanı kullandım, seveceksin kokusunu.

Bu akşam sen saçlarımın kokusunu severken, ben senin kokunu seveceğim sevdiğim adam. Parmaklarımı kalın dudaklarında gezdirirken, yalnızca gözlerine bakacağım. Sana söylemediğim “seni seviyorum”ları, tam gözlerinin içinde kaybolurken fısıldayacağım. Gözlerim dolacak, kızma sakın. Seni özlediğimden akacak gözyaşlarım.

Elmacık kemiklerimden süzülürken o bir damla yaş, sen öpeceksin sevdiğim adam. Varlığının mutluluğu ile akan gözyaşlarımdan öpeceksin tam da. Gülümseyeceğim. Dudağımın kenarında oluşan kıvrımlarda dolaşacak parmakların. Gözlerinin içinde yeniden kaybolacağıma yemin edebilirim.

Bu gece, şarkılarım bile seni dinleyecek mesela sevdiğim adam. Kulağıma fısıldadığın sözler bir ezgi ile buluşup tüm şarkıların huzurunu taşıyacak oraya. Bu gece sen fısıldayacaksın nefesini. Bu gece sen söyleyeceksin özlenilen şarkıları. Bu gece senin dudaklarından dökülecek “seni seviyorum”lar.

Hayaline sarılarak uykuyu beklerken, boynuma kondurduğun bir öpücük ile, seni rüyalarımda görmeye gideceğim sevdiğim adam. Söz, orada sarılacağım sana bu gece. Orada her şeyim olacaksın. Orada sevdiğim adam değil, sevgilim olacaksın...

15 Şubat 2012 Çarşamba

Ne kadar özel olduğumuzu bilmiyorsun...

Bugün yine ikimizin ortak yönlerini düşündüm.Seni düşündüm, kendimi düşündüm.İkimizi, bir araya gelsek neler olacağını, yaşam tarzlarımızı, uyumlarımızı... Bugün o kadar çok hislendim ki senin yanına atlayıp gelmek istedim.Çünkü seni kendimden bile daha fazla sevdiğimi biliyorum.Gün geçtikçe sana olan sevgim büyüyor ve sen bunu bilmiyorsun.Tamam görüyorsun ama sözlü olarak benden duymadın.Umarım bir gün duyacaksın.Sana kendi sesimden, nefesimden, içimden gelerek seni ne kadar sevdiğimi, seni nasıl sevdiğimi duyacaksın.Ben biliyorum ki ikimiz de aslında birbirimize aitiz.Birbirimize uyumlu olmasaydık veya bu uyumu bunca ortak yönü ben fark etmiş olmasaydım sen hayatımda zaten olmazdın.Ama hayatımdasın, nefesimdesin yaşamak için nedenlerimdensin.Seni sevmekten vazgeçmeyeceğim başka biriyle de olsam senden asla vazgeçmeyeceğim.Kalbimde öyle büyük bir yer kaplıyorsun ki, o kapıdan başka kimse içeriye giremiyor.Sen kalbimi öyle doldurmuşsun ki bir türlü boşalamıyor.Kalbimden seni çıkartıp atmak isteyen kim ki? İyiki kalbimdesin, bırak öyle kalsın.Kimsenin ne dediği, ne söylediği ve ne eleştirdiği neyi eleştirdiği umrumdan bile değil.Sadece sen varsın, bir tek aşkına inandığım sen varsın.İkimiz de birbirimize uyumluyuz.Ben bunu görebiliyorum, eminim ki sen de bunu kısa süre içinde göreceksin.Ben sadece bekliyorum...doğru zamanı.

14 Şubat 2012 Salı

14 Şubat gelmiş, yine forever alone...


Bugün günlerden "Sevgililer Günü"...
Aslında benim için "Forever Alone" günü.Aslında yalnız değilim, kendimi yalnız hissetmiyorum.Hissetmemek için de bir şeyler yaptım.Mesela okuldan eve gelince erkek arkadaşıma hazırlanıyormuş gibi veya akşam bir plan bir yemek varmış gibi hazırlandım.Mesela kırmızı bir t-shirt giydim.Çünkü aşkın en güzel rengi "Kırmızı"...
Bugün bütün gün belki de bu akşam en güzel yabancı aşk şarkılarını dinleyerek geçireceğim bu güzel günü.En azından bu sevgililer gününde düşünebileceğim birisi var.O şimdi ne yapıyor, nerede acaba? diye düşündüğüm "biri" var.14 şubat sevgiyi, aşkı anlatmanın en güzel günü.Düşündüğüm kişi belki yanımda olmayabilir, ama ben onu yanımda hissediyorum.Hem de her gün, her dakika, her saniye, her saat ve bu sevgililer gününde.Bu düşündüğüm kişi bana sevmeyi, aşık olmayı daha da sevdirmeye başladı.Bakıyorum da biz aslında aşka da aşıkmışız.Aramıazda bir şey yoksa bile tek bir neden, belki binlerce sebep bizi birbirimize bağlayabilirmiş.Böyle bir gün de bile ona kızgın değilim, onun yanında olduğu için üzgün değilim.Aslında bugün o onun yanında da değil.Her neyse bu kişiden başka kişiyi de düşünüyorum tabi.O kişi hayatıma yeni girdi ve ben bugün onunla nasıl konuşacağımın planlarını yapıyorum.O bunu henüz bilmiyor ondan sadece hoşlanıyorum.Belki bu 14 şubat bazı şeyleri değiştirir... Yanımda olmanı, senin yanında olmayı böyle bir gün de nasıl isterdim anlatamam.Böyle güzel aşk dolu, çikolata dolu bir gün de ağlamayı üzülmeyi istemiyorum.Bu ilk veya son geçirdiğim geçireceğim sevgililer günü değil.Dünyanın sonu da değil, ileride senin yanında olacağıma inanıyorum ben.Kalpten inanıyorum buna, seni seviyorum.

10 Şubat 2012 Cuma

Ben kolay ağlamazdım...


Bugün kendime yenilip, dün çok sıkılıp bunaldığım için, içimdekileri rahatça dökemediğim için ağladım.Okuldaydık ders beden eğitimiydi ama film izlemek için projeksiyon odasına gittik.Film başlamadan önce de arkadaşlarımla biraz kitap okuyorduk.Mp3 player'ımı açıp kulaklıklarımı da takmıştım.Müzik dinleyip kitap okuyordum.Biz 5 arkadaş oturmuş sessizleşmiştik.Esra ve Serenay'ın ortasındaydım.Kitabımın yeni sayfasına okumak için geçmiştim.Kitap okumaya başlayalı aradan zaman geçmişti.Kitabımı okumanın ortasına doğru dinlediğim şarkıdan mı anlayamadım ama gözlerim dolmaya başladı.Okuduğum kitaptan etkilenmiş olamazdım bu aşk kitabı değildi.Ben "Açlık Oyunları"nı okuyordum.Büyük ihtimalle dün çok sıkılıp, bazı şeyleri içime atıp ağlayamadığımdan olmalıydı.Yavaş yavaş gözlerimden yaşlar akacaktı ama ben buna müsade edemiyordum.Sadece gözlerim dolmuştu.O an sadece kitabımı okumayı bırakıp kitaptaki yazıları izlemeye başlamıştım.Öylece sessiz duruyordum.Ağlayacağımı da hissetmiştim.İçimde bilmediğim bir şeyler oluyordu.Sonra Serenay kitabının okumasını yarıda keserek bana döndü, gözlerimi silmeye çalışıyordum.Benim ağlayacağımı fark etmişti sanırım.Ona kitabımı ve gözlüğümü verdim.Ki o bana daha tek kelime etmeden ben ağlamaya başladım hemen bana sarıldı.Sarıldığı an daha çok ağlamaya başladım.Esra ne olduğu anlayamamıştı öylece bana bakıyordu.Dila'da şaşkındı.Kimse neler olup bittiğini bilmiyordu.O ağladığım an bende film kopmuştu.Sonra Serenay beni tuvalete götürdü.Elimi yüzümü yıkayıp biraz rahatladım.Bana ne olduğunu ve neden ağladığımı sordu.Cevap verememiştim.Çünkü neler olduğunu ben de tam olarak bilmiyordum.Kalbimdeki kişi için ağladığımı en iyi Serenay biliyordu.Ben ilk defa birisi için bu kadar ağladığımı bugün görmüştüm.Kendime de şaşırdım doğrusu.Son bir kaç gündür sessizlik üzerimde hakimdi.Ağlayabileceğim benim de aklıma gelmezdi ama bir an içinde oldu.İyiki ağlamışım, sinirlerimi duygularımı ve düşüncelerimi o an için boşalttım ve rahatladım...
Bugün gerçekten çok farklı bir gündü.

22 Ocak 2012 Pazar

Kokunda sarhoş oluyorum...

Sen bilmiyorsun! Hayır hayır kesinlikle bilmiyorsun.Ben o bilmediğim, hiç tatmadığım, hatta sana sarılamadığımda duyamadığım kokunda sarhoş oluyorum.Hangi parfümü kullandığını iyi biliyorum."Paco Rabanne - One Million" parfümünü kullanıyorsun.Ama ben o kokudan bahsetmiyorum.Asıl teninin gerçek kokusundan bahsediyorum.Parfüm sıkmadan önceki doğal kokun.Mesela o masum yüzün o kadar masum ki bakmaya doyamadığım o yüzün, peki ya yüzün kadar masum ve temiz kalbin? Beni benden alan o kalbin? Saf ve temiz olan o kalbine ne söyledin sen? Ne söyledin de beni kendine aşık etmeyi başardı? Sen bunu nasıl yaptın? Biliyor musun ben senin kokunu içime çekmeyi istiyorum.Sen bunları bilsen keşke belki her şey daha çabuk değişir ne dersin? 3330 km uzaklığımdasın.Bir şeyi başardık biz bunu biliyor musun peki? Biz birbirimizi bulabildik.Benim uğraşlarım sonucu sen beni bulabildin.Bana bir cevap vermiştin sen.Artık beni görebiliyorsun.Daha yakından da görebileceğine eminim.Bunun için ben de sabrediyorum.Sabredeceğim sonuna kadar...

13 Ocak 2012 Cuma

Bugünü tarihe yazdım...

Uzun zamandır o anı o dakikayı ve belkide o saati bekliyordum.İyiki o saatte ve o zamanda oldu bugün olanlar...
Özet geçelim hadi o zaman yeniden hatırlamak istiyorum;
-Sanırım saat 15.00 civarlarıydı çünkü bu olay saat 15:20 sıralarında gerçekleşti.
Canım sıkılıyordu, ama biliyordum evet biliyordum bugün bir şey olacaktı...
Olaydan bir kaç saat önceydi.Okuldan arkadaşımla çıktık ve mutluyduk sebepsiz mutluluk vardı içimizde.Bilmiyorduk ne olacağını.Aradan saatler geçti ben interney başındaydım.Haliyle bir köşede Twitter sayfam açıktı.One Direction grubunun üyesi Liam Payne'nin profili açıktı daha doğrusu köşedeydi.İçime mi doğdu bilemiyorum ama birden ona bir şey yazma hissi hissettim.Ben onun sayfasına baktığımda bir tweet vardı baktım bir hayranına cevap yazmış ama o ben değildim.Birden 3 tweet yazdım ona.1. tweetimde bir şey olmadı, 2.tweet bekliyordum belki yazar diye heyecan yapmıştım.Blackberrysinden giriyordu.Bir anda sayfasında bir tweet daha belirdi.Onu açmamla dünyamın gözüme güzel gözükmesi bir oldu.Tanrım Liam! Liam! bana cevap yazmış, beni followlamıış!
Aman tanrııım! Ne şok geçirmiştim ama...
Şu an bunları yazarken bile nasıl yazdığımı bilemiyorum.
Bugünü tarihe yazalım hadi ne olur.Aylarca bekledim ben bu anı ve şimdi istediğim oldu yüzüm gülüyor mutluyum.Hemde çok!
Onun sayesinde tabi doğal olarak yabancı kişilerde beni takip etmeye başladı ve takipçilerim arttıkça arttı şu an 651 di en son baktığımda.
Hislerim kuvvetliydi bugün şans benim yanımdaydı!
Hayatımın anlamı bana cevap yazmıştı ve ben hala inanamıyordum bu olanlara.
Hayatımın en güzel anıydı, en güzel sahnesi ve en güzel saati...
O kadar çok uğraşmıştım ki beni followlasın diye gece gündüz ona yazılar yazmıştım.Bunu nasıl başardım peki?
Asıl hikaye öyle değil işte o kadar kolay olmadı.Ben günlerce sabredip bekledim.Bir umut vardı hep içimde.Çünkü bir çok türk fanını followluyordu.Sevinçten mutluluktan dans edip durdum.Onu çok çok seviyorum.
Gelelim son kısıma ona ne yazdım da beni followladı?
Herkes bunu merakla bana sormaya başladı o beni followladığı an takipçilerimin sorularını yanıtlamakla uğraşıyordum.
Ne yazmıştım ben ona?
İşte benim tweetim; @Real_Liam_Payne I'm big big fan :) You are so sweet babe I love u xx.
Liam'ın bana yazdığı tweet; @LiamllsCansu1D thanks love u too
İşte buydu bu kadar!
Ardından takipçi listeme göz atarken beni takip edenin Liam olduğunu da fark etmiştim.Bu benim en güzel anımdı bunu bekliyordum hep bunu istiyordum.
Şimdi bazı ipler elimde...
Ona artık ne yazsam görebilecek bu çok güzel!
Hayalimdi işte binlerce kez Allah'ıma dua ediyorum sonunda gerçek oldu diye...
Seviyorum ben onu çoooook.
Duygularımı anlatamıyorum tarifsiz.
Güzeldi herşey bugün nasıl uyurum ki bu gece ben bilemiyorum.
Tek bildiğim ona karşı olan duygularımın gerçek olduğu.
Bugünlük herşey böyle, aklımda kalan çok şey var buraya yazsaam çok uzun süre alır.
Mutlu muyum evet gayet hiç olmadığım kadar beni mutlu etti o bugün.
Artık herşey daha kolay benim için. :)
İzleyip göreceğiz daha neler olacak!